Kişisel Not
Şaban Ali Hoca son zamanlarda üzerine sıklıkla düşündüğüm konuların bir kısmını kitabında ele almış. Allah’ın insanlara dair muradını anlamaya yönelik bir çalışma olarak değerlendiriyorum bunu. Mustafa İslamoğlu’nun “İnsanın daha iyi insan olabilmesi için bir yol olarak gönderilen dinin kendisinin amaç edilmesi” itirazına benzer itirazları olduğunu hissediyorum Şaban Ali Hoca’nın da. Nasıl ortak aklın, ortak vicdanın, ortak iyinin hüküm sürdüğü bir dünyaya yol alabiliriz? Dinin bu yoldaki işlevi nelerdir? Rahmetin kaynağı olan Allah’ın dini nasıl olur da insanları kutuplaştırmada bir araç olarak kullanılır, bu anlayamadığım bir husus. Eğer bir din ötekini sevmekten bizi men ediyorsa, zalim olmasının dışında, bu Allah’ın dini olabilir mi? Belki de artık anlayışımızı, bakışımızı, vizyonumuzu ve misyonumuzu değiştirmemiz gerekiyor. Biz ve ötekiler ayrımından çıkıp insanlık ailesinin birer ferdi olduğunu bilelim ve hakikat mücadelemizi fanatizmle kirletmeyelim. Velhasıl kelam, Şaban Ali Hocanın bu eseri bana göre akla ve vicdana güzel bir perspektif kazandıran bir eser olmuş.
Şaban Ali Düzgün Hocama bu gönülden muhabbeti için teşekkür ederim
Göze Çarpan Bölümler
“Allah’a iman, insanların birbirine imanına/güvenine kaynaklık etmelidir. Allah’tan korkmak insanların hakkına/hukuna tecavüz etmekten korkmayı zorunlu kılmalıdır. Allah’ı yok saymayı kınamak, kendinen başkasını ötekileştirip yok sayan ırkçı faşist zihniyetin kınanmasını gerektirmelidir. Kutsal bir kitap ancak insanların yaşamlarını koruyup kutsadığı sürece kutsaldır. Kitap kutsallığını Allah’tan aldığı kadar, haklarını ve özgürlüklerini koruduğu insanların ona karşı duydakları saygıdan da almalıdır.” - Sayfa 11
“Bütün işler, oluşlar, çabalar hayatın içinde gömülü olan anlamları, amaçları, potansiyelleri ortaya çıkarmaya dönüktür. İnsanın içine bu gayret ve hareket kodlanmıştır. Hareket ve eylemlilik nasıl hayatın karakteri ise hareketsizlik ve eylemsizlik de ölümün ve yok oluşun karakteridir. Hayatın saçma ve anlamsız olduğu bunun için sürdürmeye değmeyeceği yargısı insanı hareketsizliğe iten en ölümcül duygudur.” - Sayfa 12
“Şimdiyi ıskalayan insan geçmiş ile gelecek arasında arafta kalan eylemsiz bir varlığa dönüşür. Onun için Kur’an, ancak geçmişi ve geleceği şu anda toparlayan bir bilincin merhameti hak edeceğini söyler.” - Sayfa 13
“Ancak bir avuç insanla herkesin gücünün yettiğine şeytan olduğu bencil bir dünyayı, herkesin birbirini var etmek için çabaladığı adil bir dünyaya dönüştürebiliriz.” - Sayfa 16
“Öyle insanlar vardır ki her söze açıktırlar. Zihinlerinde veya duygu dünyalarında bir denetleme mekanizması yoktur; söylenen her söz gelir zihinlerine veya duygu dünyalarına oturur.” Sözü dinleyip de en güzeline uyanları müjdele…” ayeti her sözü olana kulak vermenin edep gereği olduğunu bildirmekte ama her söze tabi olmanın da yıkım sebebi olduğu yönünde uyarıda bulunmaktadır.” - Sayfa 19
“Temel ihtiyaçların karşılanmadığı bir toplumsal düzenin sevgi, merhamet, güven, huzur, esenlik gibi üst değerleri var etmesi mümkün değildir” - Sayfa 22
“Yola çıkıştaki amaç, en yüksek mutluluğu ve enyüksek iyi hali var etme arzusudur. Bu mutluluğu ve en yüksek iyi hali herkes için gerçekleştirme ideali ise, amacın da amacıdır.” - Sayfa 24
“O zaman yola çağrı, insanın düşüş dramına son vermeye ve insanlık onurunu yeniden ayağa kaldırmaya bir çağrıdır. Bu çağrıların karşılık bulduğu anlar, sönen insanlık yıldızının yeniden parladığı anlardır. O ana kadar gölgelerde yol alan tedirgin insan kavuştuğu bu ışıkla daha adil ve hakkaniyetli bir dünyayı var etme çağrısını artık daha cesur seslendirmeye başlayabilir. Dile getirmekten korkarak içinde öldürdüğü/inkar ettiği hakikatleri dile getirerek diriltebilir; insan yüreğine gömülü değerlere bu hakikatlerle can suyu verebilir. Bu cesur insan, artık varlığa ve varoluşa ait hiçbir işaretin üstünü örtmez; hakikati dile getirmenin yaratacağı risk hesabı yaparak insanlık suçu işlemez. Ödül olarak da kendisine göğün kapıları ardına kadar açılır.” - Sayfa 26
“Her insan bu yücelme potansiyelini içinde taşır. Yeter ki kendini sıradanlıktan kurtaracak bir davayı omuzlasın. Hiç şüphesiz insanı yüceltecek bu dava, insanlık davasıdır. Dünyanın her yerine yuvalanan kötülükleri temizleme, açlığın ve esaretin belini kırma, hakkın, hakkaniyetin, adaletin, eşitliğin, özgürlüğün herkes için bir anlam ifade ettiği dünyayı var etme davasıdır; kısacası insanlık onuru davasıdır.” - Sayfa 29
“Bu yüksek sadakat sözcüleri en büyük değerleme kriteri olarak hakkın ve hakikatin insanlar arasında hükümferman olmasına gayret ederler. Bütün risklerine rağmen hakikatin dili olurlar. Onlar, insan olma haysiyetinin hakikate hakkını vermeyi gerektirdiğinin farkındadırlar. Zira hakikatin insan üzerinde hakkı vardır” - Sayfa 41
“İnsanoğlunun yeryüzü yolculuğu bir arayıştan ibarettir: Bilgi arayışı; rahat edebileceği, kendini güvende hissedebileceği bir mekan arayışı; etrafta olup biteni kavrama arayışı.” - Sayfa 56
“Bağlanıtısını koparan insani trajedinin sahne düzeni hep aynıdır: insanın boyunu aşan yalnız ve kimsesizliklik hissi” - Sayfa 57
“Dini, afyon olarak tanımlayanlar, dinin acıları ortadan kaldırmak yerine bireyi acıyla başa çıksın diye eğittiğini iddia ederler… Kötülüğü aşmak, insanın varoluş gayesinin bir parçasıdır.” - Sayfa 59
“Öncelikle kabul etmek gerekir ki “Hiçbir şeyin anlamı olmadığı” yargısı insanın son yargısı olamayacak kadar rahatsız edicidir. Bu rahatsızlığın götürdüğü sorgulama, aslında yaşamın bir anlamı olduğunun ispatıdır. “ Sayfa 62
“İnsan hayatta bedeni kadar değil, yüreği kadar yer tutar.” - Sayfa 65
“Yaşamı kutsayan her düşünce ve eylem ona estetik bir ruhaniyet katar. Estetik ruhaniyet, varlıkla ve insanlarla olan bağımızın düzeyini ayarlama çabasıdır; fani hazlardan öteye geçebilecek bir kabiliyete sahip insanın erişebileceği bir haldir. Bu, geçici hazlar dışlamayan; ama hayatı onların toplamından ibaret görmeyen bir haldir.” - Sayfa 65
“Ebediyet hissinin içine her şekilde sindiği bu dünya hayatına hakkını verin ve onu bütün doluluğuyla yaşayın. İki gününüzü birbirine denk düşürmeyecek bir çabanın içinde olun. Hiç ölmeyecekmiş duygusuyla dünyaya sarılın ve onu imara yönelin. Dünyanın gelecek misafirlerine iyi bir yuva hazırlamış olmanın gururunun sizi ahirete karşılayacağından emin olun. Hayatınızı bitmeyen bir çıraklık duygusuyla gölgelemeyin; geç kalmışlık duygusu sizi hareketsizliğe itmesin.” - Sayfa 66
“Eğer samimi bir muhasebede bulunup derin pişmanlığını yaşadıysa insan hayatının kıymetini en iyi katiller bilir. Zira öldürdüğü bir kişiye karşılık, içindeki vicdan celladı onu binlerce kez ipe çekmiştir. Bu şaşkınlığı, Musa’nın bu muhasebeyi çok derinden yaptığını göstermektedir.” - Sayfa 67 (Elini çıkar onun günahtan arınmış bir şekilde bembeyaz olduğunu göreceksin Neml 12’yi de Şaban Hoca bununla ilişkilendirmektedir)
“Başkasının yaşamına karşılık istemeden ve beklemeden dokunun; arkasında bir iç huzuru, mutluluk hissi kendiliğinden gelecektir.” - Sayfa 71
“Yaşam, farklılıklar korunduğunda, kimsenin kendini gizleme nifakı içine girmediğinde, kendini bütün renkleriyle açığa vurabildiğinde gerçek bir yaşamdır… Farklı olan ne varsa düzene sokulmakta/hizaya getirilmekte yerine göre disipline edilmektedir. Üretilen ahlaki ve dini değerler, yaşamı ve bedenleri yargılama ve kontrol etme araçlarına dönüştürülmekte, Allah’a özgür iradesiyle samimi bir bağlılık göstermesi gereken insan, kontrol korkusuna dayalı olarak Allah’la bağlantısını kölelik ilişkisine dönüşmektedir. Böylece insan varoluşunu ebedileştiren Allah düşüncesi, insanları hizaya getirme peşindeki baskıcı otoriler elinde, yaşamın doğal akışını kesen bir unsura dönüşmektedir.” - Sayfa 77
“İnsanlık olarak şu an Deja-vu ve Jemais vu arasında salınır vaziyetteyiz. Bazen aynı olayları yaşadığımız hissine kapılıyoruz; bazen de olup biten karşısında sanki insanlık hafızamız sıfırlanmış, böyle bir tarihsel tecrübeye sahip değilmişiz gibi tepkisiz kalıyoruz.” - Sayfa 85
“Din, kanun, töre, gelenek gibi otorite kuran mutlakçı kurumların ilk göz diktiği erdem özgürlüktür ve ilk alınan kurban da düşünceyi ifade etme özgürlüğüdür.” - Sayfa 88
“Varlığa ve insanlara karşı içten duyumsanan bir sevgi, hem seveni hem sevileni yüceltir. Böyle bir sevgi insanların hayata tutunmalarını sağlar ve yaşam enerjilerini korumaya alır… Sevgi, yagı, sorumluluk, adalet, yardımseverlik, doğruluk, güven, özgüven, hoşgörü, alçakgönüllülük, empati kurma/hemhal olma/duygudaşlık, kanaatkarlık, sabır, sebat gibi insanı yaşam ırmağına katan değerler böylece hayat bulur. Bu değerlere hayat verenlere sınırsız rahmet sahibi olan Allah da en büyük değeri verir ve onları kendi sevgi hales içine alır” - Sayfa 92
“Ölümden sonra bir hayatın olacağına şaşıranlara esasen şaşırmak gerekir. Zira onlar onlar ölü iken şimdi diridirler” - Sayfa 106 (Rad 5’e bağlı)
“Toynbee, Suudi Arabistan - Kahire hattında şekillenen Güney İslamı ile Buhara - Semerkant - İstanbul hattında karakterini kazanan Kuzey İslamı arasında bir karşılaştırma yapmakta ve hangi İslam yorumunun Batı için bir meydan okuma kudretini içinde barındırdığını tartışmaktadır. Akıldışı Güney’e karşı aklı önceleyen Kuzey; sabit formlara yaslanan Güney’e karşı ilerlemeci ve bilimi önemseyen Kuzey; tekelci Güney’e karşı çoğulcu/demokrat Kuzey” - Sayfa 123
“Allah’ın tevhidine/birlenmesine ek olarak tevhid bireysel ve toplumsal yaşamda da bir karşılığa sahiptir. Bu bağlamda tevhid, birlikte yaşam ilkesi olarak anlam kazanır. Bu durumda tevhid bütün insanları insan olmaları sebebiyle bir görebilmeyi, insanlığı bir ortak ataya bağlayarak het türlü ırkçı ve imtiyazcı tutumu reddetmeyi gerektiren bir birlikte yaşam ilkesidir.” - Sayfa 129
“Döngüsel tarih yani sürekli başa sarma ve aynı hataları tekrar etme şüphesiz bir zorunluluk değildir. Kur’an eleştirdiği bu döngüsellikten çıkma çağrısında bulunur.” - Sayfa 132
“Bu hakikat, yaşamı sadece Allah’ın rızasına değil birlikte yaşadığı insanların da rızasına bağlayarak, huzurun ve mutluluğun yuvalandığı bir toplum modeli yaratmaktadır.” - Sayfa 136
“Her ne ki diline, dinine, rengine göre insanlara muamele eder, din değildir; dinin kimlik siyasetine araç edilmiş bir formudur. Her ne ki içinde yaşadığımız dünyayı değersizleştirir, din değildir; öte dünya adı altında insanlara hayal satan avutucu bir din formudur. “ - Sayfa 138
Özet not: “Kadınlara itaat eden erkekler/millet iflah olmaz” hadisinin peygamberin Hz. Ayşe’ye sitemlerinden dolayı yaptığı mizahi bir ironi olduğu dile getirilmiş - Sayfa 148-149
“Dinin daha önemli bir işlevi var: Tekil olarak insan yaşamlarına dokunması. Zira insanlar toplu yaşasalar da acılarını tek çekerler ve tek ölürler. Her vücut bulmuş ruh; hep başkalarıyla var oluyormuş gibi görünse de gerçekte tektir ve çoğu zaman yalnızdır: Duygularıyla, kaygılarıyla, beklentileriyle ve hayalleriyle.” - Sayfa 152
Özet not: “Toplu halde Allah’ın ipine sarılın, parçalanmayın” ayetindeki ipin Medine Vesikası’nda dile getirilen temel hak ve özgürlükler olduğunu belirtmiştir. - Sayfa 154
“Bugün Müslüman toplumları birbirine düşüren, hemhal olmayı, empati kurmayı, diğerkamlığı öldüren, herkesi benmerkezci, narsist, Kur’an ifadesi ile mütekebbir ve müstağni hale getiren nedir? Neyi kaybettik de bu hale geldik? Adaleti mi, liyakati mi, güveni mi, rahmet ve merhameti mi? Veya bunların hepsini mi?” - Sayfa 161
Allah’ın vicdani kanıtı “Tanrı yoksa her şey mübahtır” aynı zamanda Allah’ın varlığının kanıtı olarak da kullanılabilir: Tanrı yoksa her şey mübahtır, Her şey mübah değil, O zaman; Tanrı vardır.” - Sayfa 169
İsa ve Engizitör hikayesi - Sayfa 171-172