Kişisel Not
Özet: Hız, zaman, dikkat, eşya, anlamlı ilişkiler, mutluluk ve zenginlik, bağlılık ve bağlanma, başkalarıyla mukayese, optimum hedefler, siyah beyaz yerine ara renkler, hırs şöhret para, ölüm farkındalığı, yaşamın dümeni geçmek, depresyon düşüş - keder sıçrayış, zor olan anlamsız bir acı, Narsist kendi grubunu önceler - Diğerkam öncelik iddiası olmadan yardım etmeye çalışır, Yakın ilişkiler mahremiyet gerektirir, Keder ve sevinçler bizi usul usul büyütür, başkasının acısını hissedebilmek soyluluktur
Kemal hocanın kitapta yaptığı şeyi tam idrak edemedim. Kitabın gerçekten bana dokunan kısımları da oldu, tam anlam veremediğim kısımları da. Hoca kendince hayata dair önemli gördüğü farklı başlıkları bir kitapta toplamış gibi görünüyor. Bazı konuların tek ortak noktası hayatın içinden olmaları. Bu bir yandan güzel ama bu kitaba teknik bir psikolojik/psikiyatrik kitap olarak yaklaşmamak gerektiği kanaatindeyim. Hoca yıllardan gelen tecrübelerini, tefekkürlerini bu kitapla dostça aktarmak istemiş okuyucuya. Ben hocanın bu dostane sohbetinden çok mutlu oldum. Bir kitleyle kitap üzerinden sohbet edebilmek güzel bir maharet sanıyorum. Hocanın bu kitabı yepyeni bilgilere kapı açmasa da, bana kalırsa hayata dair önemli bir hatırlatıcı olması açısından belirli periyotlarda tekrar sohbet edilesi bir kitap olmuş.
Kemal Sayar hocaya bu lezzetli sohbeti için tekrar teşekkür ederim.
Göze Çarpan Bölümler
“Büyüğün küçüğü yendiği bir dünyadan, hızlının yavaşı yuttuğu bir dünyaya doğru gidiyoruz. Artık hepimiz hız tarikatının müritleriyiz. Sabbah’ın fedaileri gibiyiz. Ancak bizim başımızı döndüren, bizi sarhoş eden hızın ta kendisi. Suikast ettiğimiz kendi hayatlarımız”
“Abartılmış bir taklit gerçeğinden daha fazla çekim gücüne sahip olabilir. Süper-normal uyaranların biz insanların hayatını yönettiği, hayvanlar alemi kadar insanlar alemnde de tesirli olduğu, kimi yazarlar tarafından dile getiriliyor. Çöp gıdaların, televizyon ve video oyunlarının, pornografi ve internetin bağımlılık yaratıcı etkilerinin olduğunu artık biliyoruz. İnternette “akıllı” eşyalarımızla geçirdiğimiz uzun saatler, kavramsal ve eleştirel düşüncelerimizi törpülüyor. Bir konu üzerinde uzun süre, dikkatimizi teksif ederek çalışmak zorlaşıyor. Oysa insan onu hazza sevk eden ilkel dürtülerini kontrol edebilecek belki yegane varlık”
“Kendi ölümlülüğünün, sonlu hayatının farkında olan tek varlık insandır. Bugün geçmişe ışıklarını düşürdüğünde, kendimizi “kader kurbanı” olarak mı göreceğiz yoksa “Acılarımdan öğrendiğim bir şey var.” mı diyeceğiz? Geriye dönüp baktığımızda, “içimizde yaşanmadan bekleyen bir hayat”ın suçunu mu duyacağız yoksa “Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar!” mı diyeceğiz?”
“Yavaş Şehir, insanların her şeyi saat zamanına göre yaşayıp zaman baskısıyla her şeyi daha hızlı yapmak isteğine direnebilecekleri bir çevre yaratmakla mümkün olabilir”
“Bilge romancı Soljenitsin, “ele geçirerek değil, ele geçirmeyi reddederek” insanlığa ulaşabileceğimizi söylüyordu. Hep daha fazlasına ulaşmak için çabalamak yerine, sahip olma yarışından çekilerek, paylaşarak, vererek.”
“Modern uygarlık, “eşyadan yana zengin, zamandan yana yoksul” bireyler üretiyor.
“Anlamlı sosyal ilişkiler kurmak ve sürdürmek, arzu etmesek bile, bu ilişkiler tarafından sınırlanmayı kabullenmemizi gerektirir, insanlara bağlandığımızda seçeneklerimiz sınırlanır. Canımız her istediğinde çekip gidemeyiz, hesap vermemiz gereken bir merci ve sorumluluk hissettiğimiz insanlar vardır.”
“Kişi başına düşen milli gelirin yoksulluk sınırından orta halli yaşama düzeyine yükselmesiyle birlikte, zenginliğin mutluluk üzerindeki etkisinin azaldığını gösteriyor. Dolayısıyla Japonya Polonya’dan on kat daha zengin olmasına rağmen, Polonya’da da en az Japonya’daki kadar mutlu insan bulunmakta. Bu durumu, aynı ulusun zaman içindeki zenginleşmesini dikkate aldığımızda görüyoruz: Amerika’da zenginlik 40 yıl içinde 5 kat daha artmış olmasına rağmen bunun insanların mutluluğu üzerinde anlamlı bir etkisi görülmüyor.”
“Para değilse, mutluluğu sağlayan şey ne? Mutluluğu sağlayan en önemli etken, yakın sosyal ilişkiler. Öznel iyilik hissini, diğer insanlara duyduğumuz bağlılıktan devşiriyoruz. Mutlu olmakla toplumsal bağlılık, bağlanabilme, dostluk kurabilme arasında bir ilişki var.”Kalpten kalbe bir yol var” ve işte o yol, insanları mutlu ediyor.”
“İnsanlar, başkalarına göre kendilerini daha üstün konumda hissettikleri sürece, gelirlerindeki düşmeyi çok önemsemiyorlar. İnsanın gelirinden memnun olup olmaması, belirli bir normla yaptığı mukayeseyle ilgili. Bu norm da iki şeye bağlı: “Diğer insanlar ne kadar kazanıyor?” ve “Ben ne kadar kazanmaya alışkınım” İlki sosyal mukayeseyle ilgili, ikincisi de süregiden duruma alışmayla.”
“Mutluluk kendimize hedefler tayin edebilmemizle ilgilidir. Kolay ulaşılır hedefler bizi çabuk sıkar. Zor hedefler, hayal kırıklığı yaratabilir. İnsanın hedeflerini yaşadığı gerçeklerden hareket ederek tayin etmesi gerekir. Ulaşılması güç hedefler koyarak bu uğurda fazla yorulmak, bilinen depresyon nedenlerinden birisidir.
“Mutluluk, dış şartlar kadar içinizde neler yaşadığınızla da ilgilidir. … Sosyal bağ, insan ilişkisi. Kendimi onda seyredeceğim bir yüz. Bana dünyamı özetleyecek bir harita. Az daha unutuyordum; dahası da var: Bir kalp, bir ruh, bir de akıl!”
“Kişi bilmediğinin düşmanıdır ve bilmek, bize dostluğun cennet kokusunu vaat eder”
“”Annem öleli iki yıl oldu ve onun ölümünden sonra evim hep dağınık, bir türlü toparlayamıyorum”…”Galiba annenizin gelip bütün o dağınıklığı sizin için toplamasını bekliyorsunuz.”… Simgesel bir eylemle gideni geri döndürmek, onon yokluğunun ruhumuzda bıraktığı derin boşluğu göstermek isteriz.”
“Dünyaya daha mantıklı bir yaklaşım, farklılıkları gözeten, siyah beyaz ikiliğine yaslanmak yerine ara renkleri de kollayan bir yaklaşımdır. Bu tür bir yaklaşım çelişkilere izin verir ve bir olayı değişik cephelerden görmemizi gerektirir. Bu bakış açısında kesinlik iddiası yoktur.”
“Bir köşede sessizce oturan kişi, günümüz anlayışında “ezik kabul ediliyor”. Hayatı tırmalayan, şöhret ve para basamaklarını hızla tırmanmak için bütün değerlerini ayaklar altına alan kişi ise başarılı.”
“Halbuki sahicilik, insanın kendi kısıtlamalarıyla da yüzleşebilmesi demek. Böyle bir yüzleşme acı verici de olsa bir uyandırma çağrısı işlevi görebilir, ölüme gözlerimizi açmak ve ne kadar az zamanımız kaldığını idrak edebilmek, bize artık hayatı erteleyemeyeceğimizi de öğretir. Böylece hayatımızın dümenine geçer, yaşamak yükünü üzerimize alır ve bizim için gerçekten önemli olan şeylere odaklanırız. İnsan ölüm farkındalığıyla büyür, olgunlaşır. Ölüm bilinç zarımızın altında sürekli kımıldar.”
“Belki hakikat basit ve sade olanda gizlidir. Formül:
Sessiz ol. Zihnine bir fırsat ver. İçini genişlet.
Bilinçli bir şekilde nefes al ve ver. Aldığın her nefesin farkında ol. Anı genişlet.
Tefekkür etmek için vakit ayır. Vakti olgunlaştır
Tek başına sakin zaman geçir. Zamanı genişlet
Düşünce ve fikirlerini bir köşeye yaz. Zihnini genişlet
Çiz. resim yap veya elinle bir şeyler inşa et
Şarkı söyle. Dua oku. Zikret. Ruhunu genişlet
Her yere yürü, yürüyebildiğin kadar yürü. Yürüyerek gidebileceğin her yere yürüyerek git. Ufkunu genişlet.
Kendi mahalleni yürüyerek tanı. Evinin etrafındakı insanları, dükkanları, zenginliğini fark et. İçini genişlet
Bir yabancıya gülümse. Bu sana hiçbir şeye mal olmaz. Ama gününü daha güzel geçirmeni sağlar.
Başkalarıyla konuşmak için bir fırsat yarat. Çevreni genişlet.
Yanından geçip hiç uğramadığın bir parka veya bir mabede gir. Orada ruhunu dinlendir. Bir mezarlığa git, evvel gidenlere selam ver, onlarla konuş.
Kendini doğaya bırak. Tabiatta bir yürüyüş yap, yaprakları eline al, toprağı okşa, bir ağacı sev. O ağacı yeşerteni sev.
Süpermarketteki metal arabayı sürmek yerine yerel üreticilerin pazarına git ve gıdanı onlardan temin etmeye çalış. Hoş beş et, onların hikayelerine misafir ol.
Yediğin her gıdanın hikayesini merak et. Nereden geldiğini, kim tarafından üretildiğini, hangi emeklerle sana ulaştığını öğren.
Giydiğin şey nerede üretiliyor, bu üretim safhasında çocuk işçi çalıştırılıyor mu, emek sömürüsü yapılıyor mu bunlara dikkat et. Bilinci genişlet.
Bir şeyi tohumdan başlayarak büyüt. Bir tohum ekmek ve onun daimi bir ihtimam ve beslenme ile büyüdüğünü izlemek, daha yavaş, daha bağlı ve sahici bir hayat yaşamanın mükemmel bir analojisidr. Sabrını genişlet.
İnfak et. Yoksulları ara, yardım et. Onların sevgisiyle kalbini büyüt. Ülkeni genişlet.
Öte diyarlarda zulüm görenler için dua et. Eylemde bulun, yüreklerinde acılarını hisset. Dünyanı genişlet.
Çayır çimene uzan, göüe bak. Kalbini genişlet
Yarinin, evladının gözlerinin içine bak. Sevgini genişlet
“Depresyon bir düşüş, keder bir sıçrayış. Ümit ve yeis arasında bir konuşma. Depresyon bizi istila eder, biz kendi elimizle kendimizi kedere teslim ederiz. Onun ırmağında gönül rızasıyla yıkanırız. Bir armağan, bir bağış. İyileşmek yeniden bir bütünlük arayışıdır, yara aldığım yerden eksilirim ama iyileştikçe bütüne geri döner, eksiği bir anlam duygusuyla telafi ederek yerine koyarım.”
“Viktor Frankl: “Çaresizlik, bir anlam bulamaksızın acı çekmektir.”
“Kierkegaard: “Hayat, geriye doğru anlaşılır ama ileriye doğru yaşanır.”
“Duygu kepenklerini indirmiş olan erkek, incinebilirliğinden ve ihtiyaçlarından derin bir biçimde utanç duyan kişidir. Gerçek bir ilişki kuramayan, insanlardan uzak, ruhuna dokunamadığımız, kalplerini hissedemediğimiz adamlar… Bu tür erkekler, evlilikte eşlerini çok yıpratırlar… Eşleri duygusal temas yokluğundan, daha derin, kalbi ve ruhu olan bir şeylerin açlığından yakınmaya başlar. Ve ilişki, erkeğin şaşkın bakışları altında (Ona kalırsa her şey ne kadar da normaldir!) yıkılıp bozlabilir. O, gerçek bir erkek olmanın kadınlardan tamamen azade olmayı gerektirdiğini düşünür, oysa gerçek bunun tam tersidir; erkek olmak, dişiyi kabullenmek, onunla rahat olabilmek ve ona duyduğu ihtiyacı kabullenebilmek demektir.”
“Erişkinler ergen gibi davranıyor ve ergenler büyümeyi reddediyor. Pek az insan ciddi konulara ilgi duyuyor. Çalışmak yerine kısa yoldan şöhret olmak yeğ tutuluyor… Bayağılaşma hazzı hemen tatmin edilmesi gereken bir şey olarak tanımlıyor, dürtüler üzerindeki denetime savaş açıyor.”
“Ahlak bugün Türkiye’nin en büyük meselesi. Müteahhitlerin, ulaştıkları her yerde kamu görevlilerini satın alarak kendilerine haksız ikbal kapısı araladığını gazetelerde okuduk. Kamu personelinin bir kısmının rüşvet almasının vakayı adiyeden sayıldığı bir ülkede, hala bazı hayali korkular üretenler varsa, onlar ipteki cambazı gösteren yankesicilerin suç ortağıdır. Üniversitede ahlaksızlık vardır zira bilimsel açıdan kısır kişiler ideolojik yaltaklanmalarla akademik merdiveni tırmanabilir. Siyaset ve ticaret, öteden beri bu ülkede ahlakın mumla arandığı yerler olagelmiştir.”
“Emmanuel Levinas”Etik, epistemolojiden önce gelir. Ötekinin tanınması ve geçerli kılınması, sorgu sual edilmesinden önce gelir.” Muhabbet ve merhamet yoksa, ahlak yoktur.”
“Aliya İzzetbegoviç, Tarihe Tanıklığım adlı kitabında şöyle yazar: “Kurbana duyulan sempati, düşünme yetisinde bulunabilecek bir şey değildir; o ancak ruhta yani ‘bu dünyaya ait olmayan’ bir ilkede bulunabilir… Ne denli yoğun olursa olsun hiçbir akıl yürütme, düşünme ve basiret, adalet ve hakikat uğruna feda edilmiş bir hayata ilişkin tek bir örneği bile açıklamaya, meşrulaştırmaya yetmez.”
“Narsist, “Grubumuzun hak ve iddiaları öncelik taşır, grubumuzun dışında kalanların hayatları kolayca harcanabilir, ancak kendi grubumdaki insanlara yardım edersem daha iyi biri olurum derken, diğerkam, “Hiçbir grubun öncelikli bir iddiasının olamayacağını, bütün hayatların kutsal olduğunu ve grubun dışında kalanlara yardım etmenin kendisini daha iyi bir insan yapacağını,” düşünüyor. Hangi tarafsınız?”
“Mahremiyetin Yitimi - Hannah Arendt: “Aşk, ortalıkta gösterildiği an, solmaya ve ölmeye yüz tutar.”… Yakın ilişkilerin mahremiyete ihtiyacı vardır. Kişinin ruh arkadaşına ifade ettiği his, tutku ve düşünceler toplum önünde söylendiğinde anlamını kaybeder ve başka bir şey olur.”
“Günümüzün “Aç kendini!” toplumunda, yaralarımızı göstermemiz, o yaraları da bir “başarı öyküsü”ne dönüştürmemiz bekleniyor. Gönül burukluğunu dahi pazarlayabilen bir iktisat karşısındayız.”
“Paylaşmak demek, kimi özel dertleri halk hikayelerine çevirmek demektir ve günümüzde sessizlik hor görülür. Konuşan insanın sağlıklı olduğu önermesi alttan alta desteklenir. Oysa kedere sessizce de katlanabilir insan. Hayatın keder ve sevinçleriyle bizi usul usul büyütmesine izin vermek gerekir.”
“İnsanın sessizce yaşayacağı bir histir keder, içe doğru derinleşme sağlayan, insanı manevi yönden olgunlaştıran, dünyanın kırılganlığını ve geçiciliğini duyuran bir his. Kederin artık ilerlemiş bir boyutu olan depresyon, bir sosyoloğun betimlemesiyle, “kendi olma yorgunluğu”dur. İnsan bazen kendisi olmaktan yorulup ümitsizliğe düşebilir. Ama bu sürecin sonunda kendisini zenginleştirebilecek bir tecrübe edinir… kırılganlık ve üzüntüler gösteri programlarına meze yapılamaz.”
“Modernlik öncesin gözetim vasıtalarıyla “az” “çok”u izliyordu. Televizyon çağında, “çok” “az”ı izliyor ve nihayet internet çağında “çok” “çok”u izliyor.”
“Milliyetçilik değil hamaset yükseliyor. Büyüklenmeci tutumlar, aslında özde ne kadar incinebilir olduğumuzu ele veriyor. Kendimize güvenmiyoruz. Çaresiz ve incinmiş insanlar, “milli gurur”u kurgusal olsa da onaran, bir film veya kitap süresince kendilerini iyi hissettiren ürünleri, duygusal boşalma aracı olarak kullanıyorlar. Ancak sokaklarda yükselen hamaset, etliye sütlüye karışmayan ve sorumluluk almayan bir kolaycılığı gizliyor.”
“Psikopatlardaki kahramanlık dürtülerini harekete geçiren paranoyak dili deşifre etmemiz lazım. ‘Vatan elden gidiyor. Ülke bölünüyor. Memleket satılıyor. Şu veya bu görüştekiler, şu veya bu etnik kökenliler memlekete ihanet ediyor. Aman aman, memleketin boşta gezer takımızı size büyük ihtiyaç var, yetişin yangını söndürün!’ Hakikati sadece kendisinde teşhis eden, başka gerçeklikler de olabileceğini, kendisinin de yanılabileceiğini asla kabullenmeyen, uçan kuştan geçen buluttan nem kapan o paranoyak dil.”
“Soyluluk ötekini işitebilmekten yapılma bir mücevherdir. Soylular, kaplerini bir mücevher gibi taşıyan ve kalpleriyle düşünen insanlardır. Bu ülkenin en soylu insanları, diğerlerinin acısını içinde en çok hissedenlerdir.”